Wednesday, December 12, 2007

 

YouTube - The Shadows - The Savage (1961)

YouTube - The Shadows - The Savage (1961)

Monday, December 10, 2007

 

Bölüm 4 - "Poor Man's Database System"

Başlık için uygun bir türkçe tanım bulamadığım için Poor Man's Database System'i kullanmak zorunda kaldım. Bu defa 80 li yılların başında Otosan da geliştirdiğimiz "hierarchical" veri tabanı yazılımını anlatacağım. O günün bilgi teknolojileri koşullarını tekrar özetlersem, buzdolabı büyüklüğünde CPU, ekran bağlantısı henüz kavram olarak bile yok, max RAM 128 KB, max disk 300 MB, yazılım olarak sistemde sadece OS, Cobol compiler, ve de sequential ile random access file system mevcut. Tüm uygulamalar batch update mantığı ile hazırlanıyor, (seq dosyaların toplu halde güncellenmesi). Sistem bir de random access dosya erişimine izin veriyor ancak primary key nin ne olduğuna program içerisinde siz karar vermek zorundasınız.
Zaman geçip bizim malzeme planlama sistemi kapsam olarak genişledikçe, ve de dosya büyüklükleri arttıkça kullanıcılardan raporları seçme parametreleri ile hazırlama talepleri gelmeye başladı, örneğin sadece x malzemesinin stokları, veya y satıcısına verilmiş siparişler. Seq dosya organizasyonunda bu istekleri karşılamak için tüm dosyanın baştan okunmaya başlanılması zorunlu, arada seçilmiş kayıtlara tek okumada ulaşmak imkansız. Bu da zaman kaybı demek.
Ben de okuyarak çözüm arıyorum. James Martin in Database Organizations kitabında Random Access file organization techniques'i okuduktan sonra bu işi yapabileceğimize karar verdim.
Yöntem özetle şu şekilde çalışıyor:
1) Kendinize random erişeceğiniz dosya için bir büyüklük seçiyorsunuz, örneğin başlangıç için 20000 kayıt. Buna bağlı olarak da böldüğünde çoğunlukla tek sayı üretecek bir bölen, mesela 20009.
2) Yaratacağınız tabloda primary key olarak belirlenen alanı tesbit edip bir şekilde bundan sayısal bir değer üretecek bir algoritma hazırlayacaksınız. Biz, malzeme ana kütüğü için malzeme numarasını primary key olarak seçmiştik. Bu, alfanümerik bir alan olduğundan, basit bir yöntem ile alfanümerik bu alanı Cobol da nümerik olarak Redefine edince sonuç bir sayısal değer oluyordu.
3) Hashing algorithm in hazırlanması. Burada da sayısal değere dönüştürülmüş stok numarasını daha önce kararlaştırılan bölen (20009) a bölünce kalan, o stok numarasının random key değerini verir. Örneğin, 78VB9006AA stok numarasını nümerik değere dönüştürürsek 39125446 (gerçekte farklı bir sayı olur) ve de bunu 20009 a bölersek kalan 7851 sayısı bu kaydın asıl random primary key değeri elde edilir. Dolayısiyle dosyadaki 7851. nci kayıt 78VB006AA stok numarasına ait olacaktır. Bu algoritma da 2 hususa dikkat etmek gerekir:
bölme sonucu kalan sıfır çıkabilir veya
bölme sonucunda çıkan key değeri ile ilgili kayıt okunduğunda orada daha evvel kaydedilmiş başka bir stok numarasının olduğu görülür (synonym durumu) .
Şimdi bu 2 sorun ile nasıl başa çıkılır:
Random Access olarak erişilecek dosyada hashing sayısından sonrası overflow alanı olarak tesbit edilir. (örneğimizde 20010 dan başlamak üzere). Çünkü hiç bir zaman bölmenin kalanı 20009 veya daha büyük bir sayı olmayacaktır. Bu durumda algoritma 0 veya synonym ile sonuçlanırsa
kayıt overflow alanındaki ilk boş yere kaydedilir.
Bu mekanizmayı çalıştırabilmek için kayıt yapısında olması zorunlu alanlar:
Kayıt tipi (0 ise boş bir kayıt/ 1 ise dolu bir kayıt/ 5 ise iptal kayıt)
Primary key değeri
Stok numarası
Synonym kayıt adresi

Şimdi bir örnekle algoritmayı çalıştıralım:
78VB9006AA stok numarası için rutin 7851 i verdi.
Read Invalid ile 7851. nci kaydı okuduk, kayıt tipi 0-->bu kaydı kullanabiliriz, buna göre:
primary key = 7851
kayıt tipi = 1
Stok numarası = 78VB9006AA
Synonym kayıt adresi = 0 olarak kayıt güncellenir.

daha sonra 80AA0001BC için rutin tekrar 7851 değeri verdi. 7851. kayda Read Invalid sonrası kontrolde kayıt tipi = 1 (geçerli bir kayıt) ama stok numarası (78VB9006AA) # 80AA0001BC. Bu durumda overflow alanındaki ilk boş kayıt 20010 olduğundan, 78VB9006AA nın kaydına synonym kayıt adresi olarak 20010 u yazıp bu kaydı güncelleriz, daha sonra da 20010. ncu kaydı okuyup 80AA0001BC yi yaratırız. Bu mantık birden fazla synonym olması durumunda da geçerlidir, zincirde her okunan kayıtta stok numarası kontrol edilir, eşit olmama durumunda varsa synonym okunur yoksa zaten söz konusu stok numarası sisteme kayıtlı değildir. Dikkat edilmesi gereken başka bir önemli konu kayıt iptalleridir. Random Access organizasyonda kayıtların fiilen silinmesi söz konusu olamayacağından, yapılması gereken şey ilgili kaydın içini boşaltmak ve kayıt tipini de 0 a dönüştürmek. Ancak bu durumda, kayıtta synonym adresi dolu ise artık o kayda erişim imkansızlaşacağından yapılması gereken kaydın içini boşaltmak yerine kayıt tipini değiştirmek (örneğin 5 yapmak) yeterli olacaktır. Dosyaya erişim rutinlerine kayıt tipi 5 ise bu iptal edilmiş bir kayıttır mantığı sorunu çözecektir.
Bu mantıkla ihtiyaç duyulan her dosya için random access erişim sağlanabilir. Biz de malzeme ve satıcı ana kütüklerini bu yöntem ile oluşturup seçmeli erişim olanağını kullanıcılara sağlamıştık.
Buna bağlı olarak da diğer bir sorun satınalma siparişlerine malzeme veya satıcı kodundan erişebilme durumu idi. Kısaca özetlersem, her malzeme için her ay bir veya daha fazla satıcıya satınalma siparişi hazırlanırdı. Planlama sürekli olarak a malzemesine hangi siparişler açılmış, veya b satıcısında hangi malzemelerin siparişleri var sorusunu sorardı.Bu sorunu da pratik bir şekilde çözmek durumunda idik. Kullandığımız yöntem "linked lists" oldu.
Bu da 5. Bölümün konusu olacak. "Linked Lists" i bizim programlara eklediğimizde de zaten sonuç bir "network database" uygulaması idi. 0 lisans ücreti ile biz uzun bir süre şirketin malzeme planlamasını bir veri tabanı ortamında yürüttük. Sonraları sisteme ekranlar bağlanmaya başlandığında bizim programların alt yapısı stok numarası veya satıcı kodu girerek bilgilere ulaşmaya imkan sağladığından interactive mode a geçmek çok kolaylaşmıştı.

 

GENCOB

Bu satırlar sadece Cobol programcıları içindir, diğerlerinin okumasında yarar yoktur!

Meslek yaşamımda sadece Cobol kullandım, binlerce program yazdım. Son zamanlarda bir şeye dikkat ettim, tüm Cobol programlarında iskelet aynı:
Identification Division.
Environment Division.
Data Division.
Procedure Division.
Bunların içinde de özellikle Environment Division da File Select ler; Data Division da da File Definition lar var. Bir programda kullanılacak File sayısı n ise buna bağlı olarak 1*Select File Assign to.., 1*FD File, 1*File Status, 1*Open File, 1*Close File olmak üzere 5n Cobol satırı zorunlu. Dolayısiyle ben bir program yazayım, parametre olarak kullanılacak file name leri vereyim, program çıktı olarak ta bir iskelet Cobol kaynak program yaratsın. Epey uğraştım ama sonunda istediğim oldu. Kullandığım yöntem de String komutu ile Cobol satırlarını oluşturmak ve de bunları editör ün okuyabileceği bir dosyaya kaydetmek. Örneğin:
String "Select " File-name-1 "Assign To Disk" giving Wsatır..
Write Satır from Wsatır.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli husus String leri oluştururken kürsör pozisyonunun 72 i aşmaması. Bunun için de sürekli olarak kürsör posizyon değerini saklamak ve her yeni String öncesi pozisyon değerini kontrol etmek.
Bu şekilde önemli iş gücü tasarrufu yaptık. Sonra ben bu programı Internet de AS/400 forumuna gönderdim, kullanılabilir olarak değerlendirdiler ve de bana 50$ lık bir çek gönderdiler.
Bir Google arama yaparsanız Internetin derinliklerinde GENCOB utility Web sayfasına hala ulaşılabiliyor.
System iNetwork (formerly iSeries Network)

The GENCOB Utility by Selim Bozok Give Selim Bozok's GENCOB utility a list of files and other pertinent information, and it generates a skeleton Cobol ...
www.systeminetwork.com/.../index.cfm?fuseaction=ListArticlesByIssue&ID=328&pb_publicationid=3 - 38k - Cached - Similar pages - Note this

Cobol bir zamanlar dünyada en çok kullanılan programlama dili idi, ama hiç bir yazılım firmasının aklına
GENCOB benzeri bir yazılım geliştirme aracı hazırlamak gelmemiş. Bu yazının özeti de her zaman
farklılık yaratılabilir, yeter ki istenilsin.

 

The Shadows

Saatler dışında diğer bir merakım da The Shadows gitar topluluğudur. 1962 de ilk albümleri The Shadows u alıp dinledim, aradan 47 sene geçti, tüm plak ve CD lerini topladım, hala dinlerken ilk günkü kadar keyif alırım. (Bilmeyenler için The Shadows tüm zamanların en müthiş gitar topluluğudur. Cliff Richard a eşlik ederek müzik çalışmalarına başladılar, ama solo plakları da en az Cliff Richard kadar ilgi uyandırdı. The Beatles ortaya çıkıncaya kadar İngilterenin 1 numaralı pop müzik topluluğu idiler). Tabi 60 lı yıllarda The Shadows dinlemenin tek kanalı plak ve radyo; resim ise sadece plak kapakları ile sınırlı. Derken The Young Ones (Gençlik Gençlik) filmi İstanbul da vizyona girdi. Filimde baş rolde de Cliff Richard ve The Shadows. Heyecandan yerimizde duramıyoruz, sonunda bu müthiş topluluğu sahnede izleyebileceğiz. Sonunda bir yaz akşamı film Bostancı da bizim semtteki yazlık sinemaya geldi. Sinemanın işletmecisi de mahalle arkadaşımız. Tüm arkadaşlarımla tahta sandalyelere kurulduk, ağzımız açık, gözümüzü kırpmadan seyrettik. Filmin unutulmaz bir finali vardır; konser salonunda çığlık çığlığa bağıran seyirciler önünde The Shadows kırmızı elbiseleri ve kırmızı Fender Stratocaster gitarları ile The Savage ı çalarlar, daha sonra da sahneye Cliff Richard çıkar, hep birlikte We Say Yeah! söylenir.
özellikle The Savage çalınırken Bruce Welch, Jet Harris ve Hank Marvin in öne doğru yürüyüşlerini hiç unutamam. Bir ara kamera Hank Marvin in kırmızı Fender ini yakın planda gösterir. Hele bu sahne bizim için sanki tüm filmdir.
Neyse filim bitti, biz hep finali konuşuyoruz. Sonunda sinema işletmecisi arkadaşıma rica ettim, makaradan bana 2 kare kesti (o unutulmaz Hank Marvin ve Fender i yakın plan). Ben o 2 küçük asetat film karesine bakarak çok mutlu olurdum. Senelerce sakladım, sonra bir taşınma sırasında kayboldu.
Bugün Internet de Youtube a girip Cliff Richard and The Shadows araması yapınca o konser klibini seyretmek mümkün. Yapay zeka üzerine yayınlanmış eserleri olan Ray Kurzweil bir kitabında 2030 seneleri civarında CPU ların insan beyninden daha güçlü olacağını ve de insanların beyinlerine takılacak bir chip ile bilgisayar olmadan beyin dalgaları ile WIFI üzerinden Internet e bağlanabileceğini yazar. Belki de o günlerde bu satırları okuyanların aklından şu düşünceler geçecek: eskiden hayat ne kadar da zormuş, insanlar önce müzik kliplerini sadece filmlerde izlemiş, sonra bilgisayar aracılığı ile klavye kullanmak gibi zorluklara katlanmışlar, şimdi ise benim The Shadows u dinlemek ve gözümün önüne getirmek için düşünmem yeterli oluyor. Ben gelişme diye işte buna derim!

 

Unutulmaz bir Bilanço Anısı

Sene 1984 Şubat, Otosan da bilanço dönemi, ve buna bağlı olarak da Koç Holding iç denetim ekibinin inceleme, diğer bir deyişle teftiş zamanı. Tüm muhasebe ve de Bilgiİşlem yoğun bir tempoda çalışmakta. Henüz ekran kullanımı yaygınlaşmadığı için hesap incelemeleri için top top dökümler hazırlanmakta. Motor üretimi ve kamyon montajı İnönü fabrikasına kaydırılmış, ancak fabrikanın bilgisayar sistemi olmadığından stok ve muhasebesini biz tutuyoruz. Üretim girdileri yüksek fiyatlı olduğundan sene sonu sayım sonuçları ile kaydi envanter arasındaki farklılıklar da çok önem arzediyor. İç denetim raporu hazırlanabilmesi ve bilançonun kapatılması için de öncelikle stok hesaplarındaki farkların denetlenmesi şart. Bunın için de muhasebe maliyet şefi (Tual Hacaloğlu) fabrikanın envanter raporunu alıp İnönü ye gider, amaç sayım farklarını incelemek, hataları gidermek ve de denetime gerekli açıklamaları yapabilmek.
Aradan bir kaç gün geçer, muhasebeden haber gelir, yarın sabah toplantı var, İnönü stokları konuşulacak.
Sabah toplantı salonuna gidilir, Otosan mali müdürlük komuta heyeti, Koç Holding iç denetim koordinatör ve yardımcısı (geleceğin Füsun Bozok'u), bir de ben. Toplantıya başlanır:
Koordinatör: Evet Tual, neler yaptın anlat.
TH: Efendim İnönü de tüm sayım ve kaydi envanteri karşılaştırdım. Dönüşte gece trende uyumadım, tüm stok sapmalarını bilgisayar çıktısında fosforlu kalemle işaretledim. Listeden siz sorun ben de açıklayayım.
Koordinatör: Olur, listeyi ver bakalım.
Koordinatör bir top bilgisayar çıktısını alır, başlar sayfaları çevirmeye.
Koordinatör: Tuğal, ben bir şey anlamadım, çizili dediğin satırlarda yazı yok, sadece boş satır var.
TH: Aman efendim olamaz, bütün gece işaretledim, bir de ben bakayım.
Hepimiz rapor üzerine eğiliriz, gerçekten de işaretli satırların mürekkebi uçmuş, ortada hiç yazı kalmamış. Nedeni de fosforlu kalemde kullanılan alkol self copy bilgisayar kağıdı ile kimyasal etkileşim yapmış, alkol, buharlaşırken de satırlardaki mürekkebi, beraberinde de Tual in çalışmasını almış götürmüş. Koordinatör kızacak ama kızamıyor, kabahatin kimde olduğuna karar verememiş. Bizler de gülmek istiyoruz ama saygısızlık etmemek için tavana bakıyoruz.
Sonunda koordinatör İnönü fabrikası stok farklarını incelemeden bilançoyu kapattı. Geriye de sadece bu unutulmaz anı kaldı.

Sunday, August 13, 2006

 

Saatlerin Dünyasında Küçük Gezintiler (I) Rolex Submariner


60 lı yıllarda henüz orta okul talebesi iken, ender de olsa anne ve babamla İstanbul Beyoğlu na gittiğimizde bir saatçi dükkanından gözlerimi ayıramazdım. Burası İstiklal caddesi üzerinde, Taksim yönünde sol tarafta, Galatasaray civarında yerleşik Cemali saat mağazası idi. İstanbul da Rolex satan tek mağaza burası idi. Vitrinde bir akvaryum benzeri su dolu cam kavanoz içinde açılıp kapanan istiridye benzeri bir mekanizma içerisinde Rolex Submariner saat dururdu. Her halde su geçirmezliğini vurgulamak için Submariner i vitrinde su içerisinde teşhir ederlerdi. Başka Rolex modeller de vardı, ama ben hep o gizemli su saatine bakardım. Fiyatı, aile bütçemiz için sorulamayacak kadar pahalı idi. Rolex takanlar erişilmez, başka bir dünyanın insanları idi.

Benim saat tutkum Cemali nin vitrini ile başladı, hala da devam ediyor. Bu kısa notlarda bazıları çok bilinen, bazıları da sadece meraklılarının ilgi duyduyu saat modellerini, meraklısının gözünden tanıtmaya çalışacağım. Konu mesleğim olmadığı için, teknik değerlendirmeler yerine kişisel anı ve düşüncelerim bu yazılarda yer alacak.
Cemali ile başladık, Cemali ile devam edelim. 70 li yılların 2. yarısında Cemali dükkanını The Marmara nın altına taşımıştı. (O senelerdeki Intercontinental oteli) . Ne zaman Taksim e gitsem muhakkak vitrinine göz atardım. 1976 senesinde aldığım ilk prim ile de de 12500 TL sına bir Rolex Datejust (altın-çelik) almıştım, bir altın Rolex president ise 34000 TL idi. Cemali ile pazarlık ederken bana avucunu göstermişti, avucunun ortasında şimdiki bir madeni YTL büyüklüğünde bir şişlik vardı, "bak bu senelerce Rolex kapaklarını açmak için avucuma bastırdığım kapak anahtarının izidir" demişti.
İlk Rolex saatimi ise daha önceleri, 1972 senesinde almıştım, bir çelik Submariner, 950 SF a.
Submariner, her halde dünyada en bilinen, ve de en çok taklit edilen saat modelidir. Rolex, Submariner modelini 1954 Basel saatçilik fuarında tanıttı. Bundan önce de, 30 Eylül 1953 tarihinde, profesör Auguste Piccard bathyscaphe denizaltısı ile derine dalış rekorunu (3,150mt) kırdığnda teknenin dışına monte edilmiş bir Rolex Submariner de kendi dalış rekorunu kırıyordu. 1954 den 2006 ya tam 52 sene geçmiş, Submariner in çizgileri hep aynı; bu da tasarımın artık bir kült haline geldiğinin en büyük göstergesi. 50 senede Submariner önemli, önemsiz bir çok değişiklik geçirdi. Bunlardan bazıları, 1965 de 1565 kalibre makinanın devreye girmesi ile model numarasının 5512 den 1680 e değişmesi, 1971 de Sea Dweller serisinin satışa sunulması, 70 li yılların sonunda çabuk tarih değiştirme özelliği (quick set feature), 1986 da safir cam kullanımı, 1989 da 3135 kalibrenin devreye girmesi ile model numarasının 16610 olarak yenilenmesi, 2004 de de yeşil çerçeveli 50. yıl modelin pazara sunulması.
Eski Submariner modelleri arasında çok arananlardan bazıları:
Red Submariner (1968-1974 senelerinde üretildi-Submariner yazısı kırmızıdır; temiz bir Red Sub 5,000$ a alıcı bulabiliyor)
Double Red Sea Dweller
Sea Dweller Comex (Rolex in Comex dalgıçları için özel üretimi, 2. el piyasasının en çok arananlarından birisi).
200 $ lık bir SEIKO Diver ın en az Submariner kadar derin dalışa mukavim olduğu, 7S26 makinasının da 3135 kadar dayanıklı olduğu bilindiğine göre bir Rolex Submariner e neden ~6500 SF verilir? Herhalde marka ve imaj içindir diyorum.
Bir sonraki gezintilerin durağı ingilizce deyimiyle "The Mother of All Chronos" Omega Speedmaster Professional.

Hoşçakalın

Unutmayın:
Arka kapağında yazı olan tek spor Rolex modeli Sea Dweller dir. Bunun dışında arka kapağında model-ref no veya başka yazı olan bir spor Rolex sahtedir.



Sunday, July 16, 2006

 

If you are tired

A fantastic page]

Read more at www.eigelb.at/HP/Links/...


Saturday, June 24, 2006

 

Google Desktop

It will be useful if Google Desktop Search presents its search results in a format similar to Windows Explorer; but instead of listing by directory, the output should be by file type/subject/keyword. Another option could be to ask users at Desktop Search Preferences whether entering metadata at file creation should be mandatory. For example, every time a new .doc file is saved, Desktop Search will ask the user (Subject, keywords, ) File type, creation date are known by default. Then Desktop Search output will be much more meaningful.

Monday, July 18, 2005

 

Bölüm 3 - Hazırlıklar

B1726 sistem sözleşmesi imzalandıktan sonra yapılması gereken 2 önemli iş vardı:
1) Bilgisayar odasının hazırlanması
2) Sistemde çalışacak programlar

Yeri gelmişken bir hususu hatırlatmakta yarar var. O günlerde bilgisayar satın alınmaz, kiralanırdı. Bu husus tüm markalar için geçerli idi. İster CPU, ister yazıcı, hiç bir ünite satılmaz, ancak kiralanırdı. Ayrıca donanım ile birlikte gelen işletim sistemi, Sort, backup, language compilers,..gibi sistem yazılımları ücretsiz idi. Kaç kullanıcınız olursa olsun, hiç bir sistem yazılımına lisans parası verilmezdi.
Bizim oluşturduğumuz B1726 konfigürasyonunun aylık kirası ise 9,000 küsur U.S.D idi. Buna göre sistemin yıllık kira maliyeti 100,000 U.S.D ın üzerinde idi. Bence fahiş bir kira bedeli idi, 128K lık bir sistem, 128MB disk ve 1976 parası ile senede 100,000$ kira! Ancak bir husus kullanıcı lehine idi: sistemler kiralık olduğundan arıza durumunda tamir parası ödenmezdi.
Satıcı firma 6 ay teslim süresi belirttiği için cihazlar gelmeden kurulacakları mekanın hazır olması gerekiyordu. Eski Otosan (Hasanpaşa Mevkii-Kadıköy) fabrikasında 3 katlı idari binanın giriş katının yarısı bilgi işlem bölümü olarak bana tahsis edildi. Burada müdür, sistem odası, programcılar ve veri hazırlama (kart delgi) operatörleri odaları oluşturulacak idi.
ben de mekanı önce 2'ye böldüm, sistem odası ve ofisler olarak. Ofis alanlarını da 3 e ayırdım: ortada müdür odası, solda kart delgiciler, sağda da programcılar. Tüm ara bölmeler cam olduğundan arkamı döndüğüme sistemi görebilecektim, solda delgiciler, sağda da programcılar oturacaktı.
Acilen sistem odasının hazırlanması gerekecekti. Bugün bu konuya odaklanmış firmalar var, ancak 70 lerin Türkiye'sinde henüz bilgisayar, "elektronik beyin" olarak dahi çok yeni bir kavram, dolayısiyle her şeyi kendimizin yapması gerekiyordu. Bu görev de Bakım md. ne verildi. Onlar da bana geldiler, "siz belirtin, biz yapalım" dediler. Biraz araştırma yaptım, sonuç :
1) Odanın soğutulması gerekecek
2) Kabloların ortada dolaşmaması içi zeminin yükseltilmesi gerekecek
3) Voltaj dalgalanmaları için tedbir alınacak
4) Asma tavan yapılacak

En kolay soğutma işi oldu. 2 adet klima alındı ve sistem odası dış duvarına bitişik alana kuruldu. Bunlar kompresörlü büyük sistemlerdi, 2 adet olmalarının ileride çok faydasını gördük, arıza durumunda tek klima ile çalışabiliyorduk.
O zamanlar UPS olmadığı için enerjideki voltaj dalgalanmalarına karşı tek koruma voltaj regülatörleri idi. Biz de 1 adet voltaj regülatörü aldık, ancak 12 Eylül öncesi büyük elektrik kısıntıları döneminde sistemi kapatmak zorunda kalırdık.
Sistem odasının yerleşimi için şöyle bir düzen düşünmüştüm: bir büyük T nin bacağı konumunda 2 buzdolabı büyüklüğündeki CPU olacaktı, T nin şapkasının bir ucunda masa üzerine teyp ve kart okuyucu, diğer ucunda da satır yazıcı yerleştirilecekti. Bu kullanışlı bir yerleşme düzeni olmuştu, operatör masası sistemin önünde idi, solunda kart okuyucu/teyp, sağında da yazıcı vardı. Bu arada ilave edeyim CRT ekranların gelmesine daha 5 yıl var, sistemle tek iletişim konsol denilen bir teleks benzeri elektrikli daktilo. Komutu yazıp transmit ederdiniz, yazdığınız ve sistem mesajları cihazın kağıt rulosuna basılırdı. Dolayısiyle içeride sürekli bir takırtı sesi duyulurdu. Bir de metrelerce kağıt rulo oluşurdu.
Kablo sorununu zemine kazılan kanallar ile çözdük, T şeklinde kanal kazıldı, CPU ve çevre birimleri arasındaki kablolar bu kanallardan geçti. En ilginç olanı asma tavandı. Şimdiki asma tavan konsepti o zamanlar oluşmadığı için benim asma tavan isteğimi bakım müdürlüğü kendi imalatı bir asma tavan ile yerine getirdi Tavana önce bir ahşap iskelet tutturuldu, daha sonra bu iskelet kümes teli ile kaplandı, en sonunda da kümes teli sıva ile örtüldü. Asma tavan olmuştu ama senelerce o kilolarca sıvanın ne zaman başımıza ineceği korkusunu yaşadım.
Mekan sorunu bu şekilde çözülünce sıra yazılıma geldi. Daha önce ifade ettiğim gibi sistem yazılımı olarak OS, Cobol compiler, Sort ve Backup/Restore programları ücretsiz gelirdi. Bunun dışında hiç bir program yok, tüm uygulamalar kullanıcı tarafından hazırlanacak. Benden başka geleceğin bilgi işlem bölümü çalışanı olmadığından benim acilen Cobol öğrenmem ve uygulama geliştirmem gerekiyordu. Bir Cobol kitabı aldım ve çalışmaya başladım. Önemle belirtmek istediğim bir husus ta o dönemde veri tabanı konseptinin daha ortada olmadığı idi. Tüm uygulamalar sequential file yapısında geliştirilirdi. Sequential file güncellemesi ise Old-Master New-Master konseptine uygun olarak yapılırdı; şöyleki:
Dosya güncelleme programınız güncel dosyayı (Old Master) ve değişiklik dosyasını (Transactions) input açar, bir de output olarak New Master ı açardı. Old Master ve Transactions belirtmiş olduğunuz sıralamada (örneğin stok numarası) tutulurdu. Tüm sequential update programlarındaki akış şu şekilde idi:
Read Old-Master
Move Old-Master-Record to New-Master-Record
Read Transactions
If Old-Master-Key < key =" Transaction-Key"> Transaction-Key then
Move Transaction-Record to New-Master
Write New-Master-Record (yeni kayıt)
Go Read-Transaction

Bu akış belleğimde o kadar yer etmiş ki, seneler sonra aynı akışı hatırlayabiliyorum. Cobol kitabındaki örnek güncelleme programı benzeri, Otosan ın malzeme ana kütüğü ismi de Old Master olarak tanımlanmıştı.
Güncelleme programı sona erdiğinde elinizde 2 dosya olurdu: eski ana kütük (Old-Master) ve güncelleşmiş dosya (New-Master). Bir şekilde program sonunda Old-Master ın silinmesi ve New-Master ın Old-Master olarak isminin değiştirilmesi gerekirdi. Başlarda bunu sistem operatörü yapardı. Daha sonra bu işlem command-language jobları ile otomatikleştirildi. Bunda da acı tecrübelerimiz olmuştu. Başta programı:
Change Old-Master Old-Master-Eski
Change New-Master Old-Master olarak hazırlamıştık. Bu işlem sırası başlarda düzgün çalıştı, ne zamanki bir sebepten sistemde bir önceki işlemden Old-Master-Eski kaldı, bu program çöktü.
Sistem, içeride bir Old-Master-Eski olduğu için Change Old-Master Old-Master-Eski'yi yapamadı, buna bağlı olarak da New-Master Old-Master olamadı. Sonuç olarak da güncellemeler dosyaya işlenmemiş oldu.
Ben okuyarak Cobol öğreniyorum, ancak pratik yapamıyorum çünkü ortada sistem yok. Koç-Burroughs bir kolaylık gösterdi, bizim sistemin benzeri Aygaz da kurulu idi. Akşamları orada programlarınızı test edebilirsiniz dediler. Bu şekilde bazı akşamlar Mecidiyeköy Aygaz binasına gidip Otosan ın Malzeme Kontrol sistemini oluşturmaya başladım. Bir kaç sene sonra benzer kolaylığı biz de Tofaş Fabrikaya göstermiştik. Onlar da IBM mekanik sistemden B1700 serisine geçiyorlardı, bir süre gelip akşamları bizim sistemimizde program çalışması yapmışlardı.
İlk Malzeme Kontrol Sistemimiz bir malzeme ana kütüğü, ve bir de stok kütüğünden oluşmuştu. Daha sonra buna satıcı firma ana kütüğü, ürün ağacı ve satınalma siparişlerini ekleyerek ilk basit MRP sistemini oluşturmuştuk.
Bölüm 4 sistemin kuruluşu olacak, Bölüm 5 de ise kendi imkanlarımızla oluşturduğumuz veri tabanı sisteminden bahsedeceğim.

Thursday, July 14, 2005

 

Bölüm 2- 1974 Otosan Otomobil Sanayii'nde İşe Başlama

Askerlik görevim 1974 de sona erince iş aramaya başladım. Robert Kolej Makina ve Virginia Polytechnic Industrial Engineering MS eğitimlerinden sonra doğal olarak fabrika ortamında çalışmak düşüncesi ile önce Arçelik (Gebze) ve daha sonra da Otosan'a başvurdum. Arçelik endüstri mühendisi arıyordu, dolayısiyle iş uygundu. Evet demeden önce bir de Otosan ile konuşmak istedim. Evimiz Bostancı da olduğundan ulaşım daha kolaydı. İş görüşmesinde Ali İhsan İlkbahar (o zaman mühendislik daire başkanı), Metin Erzi (mamul Geliştirme Müdürü) ve Ali Kanıpak (K.K Müdürü) vardı. Ali İhsan İlkbahar bana şu soruyu sordu : "Otosan a bilgisayar kurmak istiyoruz, yaparmısın?" Cevabım gecikmedi "Evet". O tarihte bilgisayar ile tek ilişkim Virginia Polytechnic de aldığım Fortran dersi olmuştu. Bir bilgisayarın yanına bile gitmemiştim. Buna rağmen düşünmeden işi kabul ettim. Arçelik yerine Otosan ı tercih etmemdeki diğer bir etken de iş görüşmesinde yan odada 2 okul arkadaşımı görmemdi. (Jan Nahum, Robert Kolej den ve Ekber Onuk, Sen Jozef den. 30 sene sonra hoş bir sürpriz olarak Ekber ile tekrar aynı çatı altında çalışmaya başladım, notların sonunda bundan da bahsedeceğim.)
Eve önünce kendi kendime "Otosan hem eve yakın, hem de orada arkadaşlarım var, ben orada çalışacağım dedim", böylece bir bilgi işlemci olarak Kasım 1974 de Otosan da (Hasanpaşa Kadıköy) işe başladım.
O günün Türkiye sinde bilgi işlem teknolojisinin durumunu özetlemek için Koç Grubunu örnek vereceğim. 1974 senesinde Koç Grubunun tüm şirketlerinde 2 bilgisayar vardı: Arçelik Gebze de Burroughs B5000 ve Aygaz da Burroughs B1726. IBM in PC i duyurması için daha 10 yıl geçmesi gerekiyordu. Koç Grubu nun bilgisayar şirketi Koç-Burroughs (bugünün Koç Sistem i) olduğundan doğal olarak bilgisayarları da Burroughs marka olurdu. Bu nedenle ben de sistem seçimi için Koç-Burroughs yetkilileri ile görüşmeye başladım. Sonunda kullanacağımız model belli oldu: B1726 CPU, 1 satır yazıcı (yanılmıyorsam 600 lpm), 80 kolon kart okuyucu, 1/2 inch makara teyp ve de 2 spindle lı 2 adet disk ünitesi. CPU da bellek 128 KB idi (zaten daha fazlasını desteklemiyordu). CPU birbirine bitişik 2 adet buzdolabı büyüklüğünde idi. Alttan hava emer, ısınmış havayı da üstten dışarı üflerdi. Diğer enteresan ürün de disklerdi. Burada yapabileceğim benzetme günümüz otomatik çamaşır makinasıdır. 2 çamaşır makinasını üst üste koyduğunuzda 1 disk ünitesini hacim olarak yakalayabilirdiniz. Her ünitenin 2 çekmecesi vardı, açıldığında da disk platter ortaya çıkardı. Bunlar dışarı alınabilen, değiştirilebilen taşınabilir disklerdi. Aynı eksene monte edilmiş 10 adet 78 devirlik taş plak güzel bir benzetme olabilir. Bir ünitenin kapasitesi 32 MB idi. Biz de 4 drive vardı, dolayısiyle toplam çevrim içi kapasite 128 MB idi. Bu sistemin bir avantajı örneğin yedekleme diskini işi bitince drive dan çıkartarak başka bir ortamda saklama imkanının olması idi.
Bölüm 3 de bilgisayar odasını nasıl hazırladığımızı ve Otosan ın yazılım sistemlerini oluşturabilmem içi Cobol denilen bir dili bilmem gerektiğini öğrendikten sonra neler yaptığımı anlatacağım.

 

Bir Bilgi İşlemcinin Anıları (1974-2003) Giriş

Bu anıları hazırlamaktaki amacım 1974 den başlayarak 30 yılı kapsayan bir dönemde Türkiye nin 2 seçkin kuruluşunda bilgi işlem yöneticiliği yaptığım sürede edindiğim deneyim ve anıları ilgi duyacaklar ile paylaşmaktır. 2003 Martında BSH Peg Bilgi Teknolojileri Direktörü görevinden emekli olduktan sonra geçmişte edindiğim deneyim ve anıları bir kitapta toplamak düşüncesinde idim. Ancak tatmin edici bir çalışma için elimde yazılı kaynak (günlük) olmadığından bundan vazgeçtim. Yerine Internet Blog larda içimden geldiğince düşüncelerimi aktarabileceğime karar vererek bu notları oluşturmaya başladım.
İlgileneceklere aktarmak istediklerimi 3 grupta toplayabilirim:
1) İşe başladığım 1974 ve sonrasında Türkiye deki bilgi işlem ortamı
2) İlgi çekici anılarım
3) Bu süre zarfında yapmış olduğumuz yaratıcı çalışmalar

Bu notların yazarı kimdir:
ismim Selim Bozok. 1974-1986 yılları arasında Ford-Otosan (o zamanki ismi ile Otosan otomobil Sanayii A.Ş) ın bilgi işlem yöneticiliğini yaptım. Daha sonra da Profilo Grubu na geçtim ve 1986-2003 döneminde Profilo Grubu ve daha sonra da BSH PEG bilgi işlem direktörlüğünü yaptım. Son 2 senedir de Boğaziçi Üniversitesinde Bilgi Teknolojileri üzerine ders veriyorum. Profesyonel meslek yaşamım 1974 de delikli kartla başladı, 2003 de SAP ile sona erdi. Bu arada bence anlatmaya değer çok şey yaşandı; bu yazı dizisi de bu nedenle oluştu. 90 ve sonrası bilgisayar ile tanışanlara bu işin öncesi nasıldı anlatmak istiyorum.



This page is powered by Blogger. Isn't yours?